Der ki Selet Otsira : “Gerçek, algıladığındır”

Selet Otsira büyük sıradağların görkemli gölgesinde kalmış küçük bir koya bakan bakir bir kumsalda hayata gözlerini açtığında hayat ve kendisi hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

Onun için her şey gözlerini açtığı an başlamıştı. Kendisi neydi, nereden gelmişti, ve neredeydi, hiçbir sorunun yanıtını bilmeden çevresine bakmaya ve incelemeye başladı.

Selet Otsira, hareket edebildiğini farketti. Bedeninden uzanan parçalar çok simetrikti. İki tane uzun parça görebildiği yere daha yakındı, parçaların ucunda beş ayrı küçük ince parça daha uzanıyordu, her iki tarafta da birbirinin aynıydı. İşin daha ilginci Selet Otsira bu parçaları oynatabildiğini ve istediği yere doğru uzatabildiği farketti. Pek bir keyiflendi. Bu parçalardan birine kol, uçtan ayrılan küçük parçalara el, onun ince uzantılarına da parmak ismini verdi.

Selet Otsira, bedenini incelemeye devam ederken, ellerinin ve kollarının daha altında onlara çok benzer başka bir parça farketti. Hatta, aynısında diğer yanda da vardı. Biraz daha baktı, çok şaşırdı, bu uzun parçalar kollarına ve ellerine çok benziyordu ama parmakları daha kısaydı. Ayrıca o kadar da iyi oynatamıyordu. Bunlara bacak ve ayak isimlerini verdi.

Selet Otsira’nın bacak ve ayaklarının üzerinde durabildiğini keşfetmesi uzun sürmedi. Bir de bakti ki istediği yöne doğru hareket edebiliyordu. Çok ilginç geldi. Durmadan ama durmadan hareket etti, koştu zıpladı,  hareket edebilmenin keyfini çıkardı.

Selet Otsira, bir gün  çevresini algıladığını farketti.

Biraz üzerinde düşündükten sonra dünyayı görerek, işiterek, tadarak, dokunarak ve koklayarak keşfedebildiğini tespit etti. Ne kadar ilginç dedi, içinden. Acaba algılayabilmenin başka yolları da var mıydı diye düşündü.

Selet Otsira,bin yıl uyandığı yerde yanlız yaşadı, durmadan çevreyi ve kendini keşfetti, çevreye
“doğa”, kendine “ben” dedi, bedeninde tespit edebildiği her parçaya isimler verdi, doğada kendine benzer tüm diğer canlıları keşfetti, onlara isimler verdi, bin yıl boyunca etrafındaki her şeyi gördü, işitti, dokundu, tattı, kokladı ve bütün bu inceleme sonuçlarını sistematik bir şekilde kaydetmeye başladı.

Selet Otsira bin yılın sonunda algılarıyla tespit ettiği ve kayanın üzerine yazdıklarının tümüne “gerçek” , hiç değiştirmediği kaydetme sistemine de “metot” dedi.

Selet Otsira algılarıyla keşfettiği dünyanın hep aynı metot ile keşfedilebileceğini varsaydı. Bu varsayımı ile elde ettiği “gerçek” adını verdiği bilgilerin tamamı birbiriyle tutarlıydı ve bu varsayımı onu hiç şaşırtmadı. Bunun üzerine Selet Otsira kendisini o güne kadar şaşırtmayan , birbiriyle tutarlı olan açıklamaların tamamına “bilim” dedi.

_______.________

Aradan 3 bin yıl daha geçti.

Selet Otsira çevresini duyularıyla algılama gayretlerini metotlarını hiç değiştirmeden aynen devam etmiş büyük bir disiplinle bunları kaydetmeye devam etmişti.

Selet Otsira bir gün kendisine çok benzer başka bir canlıya rastladı. Daha önce hareket eden kendine benzer canlılar görmüştü ama hiç bu kadar benzeyenine rastlamamıştı. Hayretler içerisinde kalarak yanına gitti.

Selet Otsira ile Delusia Dogmata  aradan geçen makul bir süre sonra anlaşmayı öğrendiler, arkadaş oldular, ve kendilerine “insan” dediler.

_______.________

Selet Otsira, Delusia Dogmata’ya bilim dediği ve o güne kadar biriktirdiği tüm bilgileri gösterdi. Doğayı ve çevreyi algılarıyla hep aynı yöntemleri kullanarak binlerce yıldır büyük bir disiplinle hesap ve kitap yaparak anlamaya çalışmış ve oluşturduğu bu engin bilgi birikimini kaydetmişti.

Delusia Dogmata, Otsira’nın kendisine sunduğu kayıtların hepsini inceledi. Otsira’nın beklentisinin aksine gördüklerinden pek etkilenmemişti.

Dogmata              : Kardeşim, bütün bunları nasıl elde ettin?

Otsira               :Kardeşim, hepsini gözlerimle, kulaklarımla, burnumla, tenimle,dilimle algıladım ve algıladıklarımı sistemli bir şekilde kaydettim.

Dogmata              :Kardeşim, benim de bildiklerim var.

Otsira               :Biliyordum, biliyordum !  Kardeşim, daha keşfedilecek çok fazla şey olduğunu
biliyordum. Sen bana bildiklerini söyle benimkilerle birleştirelim.

Dogmata              :Yalnız, kardeşim, senin bildiklerin, benim bildiklerimle uyuşmuyor. Tuhaf yani.

Otsira               :Hmm. Olabilir, olabilir, kardeşim bildiklerini kaydettin mi? Hadi hemen getir,inceleyelim. Yalnız, sen de benim gibi kaydettin değil mi?

Dogmata              :Nasıl senin gibi?

Otsira               :Benim gibi derken, algılarınla yani, gördüğüm kadarıyla sen de benim gibisin, gözlerin, kulakların, dilin, tenin, bir de burnun var. Ben binlerce yıl araştırdım bunlardan başka algımız yok, dünyayı anlamak için demek istiyorum…

Dogmata:            :Kardeşim, ben algılarıma güvenenem, algılar bizi yanıltabilir.

Otsira               :Haklısın kardeşim ama, ben bu algıların bizi yanıltabileceğini çok uzun süredir biliyorum, o nedenle algılar ile elde edileni doğrulayabileceğim yöntemler geliştirdim. Adına da “metot” dedim. Bak anlatayım istersen…

Dogmata              :Gerek yok sevgili kardeşim, anlıyorum seni, ama algılarına yine de güvenemezsin.

Otsira                :Neden, kardeşim?

Dogmata              :Çünkü, çünkü başka algılar olabilir, ve de algıdan ötesi olmadığını nereden biliyorsun? Ya başka algılanacaklar da varsa, ve sen onları bu beş adet duyu ile algılayamıyorsan?

Otsira                :Haklı olabilirsin, ama , benim binlerce yıldır biriktirdiklerime göre başka bir algı yok, dahası çevremdeki diğer canlıları da çalıştım onlarda da yok. Ya sen kardeşim, bu binlerce yıl içinde başka bir algı olduğuna dair bir veri bulabildin mi?

Dogmata              :Bulamadım ama başka algıların olabileceği olasılığını da yok saymadım.

Otsira                :Haklısın, benim “bilim” diye isimlendirdiğim sistemli inceleme yönteminde de öğrendiğim şey asla hiçbir şeyi yok saymamam gerektiği. Ama varsaymam için de algılarımla yakaladığım bir şey gerekiyor. Sen algılarınla başka bir algı olabileceğine dair bir veri yakaladın mı?

Dogmata              :Hayır, hayır da…

Otsira                :Hayır da ne?

Dogmata              :Kardeşim, söyleyeyim mi bilemedim, ama söylemek istiyorum. Ben buraya uzak bir yerde bir kaya buldum. Üzerinde her şey yazıyordu.  Senin binlerce yıldır keşfettiklerin var ya, orda hepsini birisi yazmış. Ve çok daha fazlasını…

Otsira                :Kardeşim ! Sen ne diyorsun ! Beni oraya götürür müsün?

______._______

Dogmata uzun bir dağın eteğine doğru tırmanıyordu.  Otsira, heyecandan titreyerek onu takip ediyordu.  Biraz yürüdükten sonra geniş bir düzlüğe çıktılar. Yemyeşil bir düzlük, etrafı dev ağaçlarla sarılı bir halı gibi adeta önlerine serilmişti. Uzunluğu iki insan boyunda devasa bir kayanın önünde durdular.

Dogmata              : İşte kardeşim, bak burda yazıyor.

Otsira                : İnanılmaz bu, gerçekten inanılmaz. Derhal okumalıyız, derhal çözmeliyiz, benim keşfettiklerimle birleştirmeliyiz…

Dogmata              : Tabii kardeşim, ben çözdüm zaten. Okudum ve her şeyi öğrendim.

_______._______

Otsira, asık ve şaşkın bir suratla büyük bir ağacın altında oturan Dogmata’ya doğru yürüdü ve yanına çömeldi.

Otsira               :Kardeşim, senin şu kaya…

Dogmata            :Evet?

Otsira               :Biraz tuhaf. Yazılanlar benim keşfettiklerime çok ters, çok ilginç şeylerden bahsediyor ama bunlar nasıl oldu anlatmıyor.

Dogmata              :Anlatıyor ya kardeşim, ona bak sen, sana ne nasıl olduğundan, hiç uğraşmadan öğreniyorsun işte, daha ne istiyorsun !

Otsira                :Ama, ben çok sistemli çalıştım biliyorsun. Bildiğim her şeyin açıklaması var.

Dogmata              :Evet, çok takdir ettim seni. Çok uğraşmışsın. Ama  dedim ya sana algılar hata yapabilir, güvenemezsin.

Otsira               :İyi de sevgili kardeşim, algılara güvenemezsin diyorsun ama o kayada yazılanların doğru olduğundan nasıl bu kadar eminsin?

Dogmata              :Kayada öyle yazıyor. Okudun ya “Bu kayada yazılanları doğru kabul edesiniz, hayatınızı boşu boşuna gerçeği aramakla tüketmeyiniz, onun yerine bu kayada yazılanları yapınız, en doğrusu budur, bunu bilesiniz” yazıyor.

Otsira                :Ama sevgili kardeşim, kayaya yazılanları kimin yazdığını biliyor musun?

Dogmata              :Bilmiyorum ama orda yazıldığına göre bence öyle, ben doğru olduğuna inanıyorum.

Otsira                :Kardeşim, “inanıyorum” dedin. O ne demek tam olarak?

Dogmata              :Kardeşim, inanmak içinde olan bir şey, onu hissediyorsun, doğru olduğunu biliyorsun. Kayada yazılanları okuduğumdam beri içime düşen bir his bu, tam anlatamam ama doğru olduğunu biliyorum.

Otsira                :Hmm, çok ilginç, kardeşim. Ben binlerce yıldır araştırıp duruyorum, elde ettiğim her bilgiyi elde edebilmek için perişan oldum, sefil oldum,alınterimde boğuldum, hiçbir gün içime henüz keşfetmediğim bir bilgiyi bildiğim hissi düşmedi. Kayayı da okudum, yazılanlar benim binlerce yıl yaptığım çalışmalara çok ters  geldi. Bunları kim nasıl tespit etmiş çok merak ettim. Bu inanmak dediğin nasıl bir şey? Algılarınla gördüklerini hesaplamak gibi mi?

Dogmata              :Yok sevgili kardeşim, algıyla ilgisi yok. Tam tersine, algılarına güvenmediğin zaman içine gelen bir his bu.

Otsira                :Evet ama sevgili kardeşim, algılarıma güvenmemem için bana bir sebep gösterebilir misin?

Dogmata              :Kayanın varlığı işte. Daha başka sebebe ihtiyacın var mı?

Otsira                :Kayanın varlığı mı? İyi de sevgili kardeşim, kayayı kimin yazdığını bilmiyorsun, yazdıkların algılarınla uyuşmuyor, kayanın oraya nasıl geldiğini bile bilmiyorsun. Kayanın varlığı neden senin için bu kadar önemli? Bak ben binlerce yıldır kayanın varlığını bilmeden hesap kitap yaptım araştırdım, yazdım çizdim, kaydettim, doğruladım ve sana kayada yazılanlardan başka şeyler söylüyorum, benim söylediklerimin senin için değeri yok mu?

Dogmata              :Kayada yazılanlar içinde senin gibi hesap kitap yapanlardan da bahsediyor, okumadın mı?

Otsira                :Görmedim, ne diyor?

Dogmata              : Dikkatli okumamışsın, bak yazıları sekizinci satırı tersten okuyunca “algılarına çok güvenenlere materyalist denir, onlara güvenmeyin, onların gözleri kördür, karanlığın içindedirler” diyor.

Otsira                : Materyalist mi? Ne demek o?

Dogmata              :İşte senin gibi algılarıyla elde ettiklerine aşırı güvenenlere verilen isimmiş.

Otsira                :Kaya mı söylüyor bunu?

Dogmata              :Evet, hatta diğer satırı çaprazdan okuyunca da diyor ki “Algılarına çok güvenenler, bilim diye bir safsata ile karşınıza çıkarlar, onlara inanmayın, bilimin, pozitivizmin, materyalizmin fanatizmini yapmayın, siz burada yazılanları doğru kabul edin” diyor.

Otsira               :Çok şaşırdım. Bunları nasıl okudun ordan ben görememiştim. Ama bu laflar çok anlamsız geldi bana. Ben kendimi binlerce yıldır keşfettim, keşiflerimi algılarımla yaptım, , onlara güvendim ve onlar beni hiç yanıltmadılar, neden , neden böyle demiş orda, fanatizm de ne demek, ayrıca, bilim niye safsata olsun?

Dogmata              :Öyle işte. Gördün. Hepsi yazıyor kayada…

Otsira               :Ama sen bu yazanların doğru olduğunu nereden biliyorsun?

Dogmata              :Biliyorum işte. Yazıyor, gördün, bariz gerçekler bunlar…

Otsira               :Bariz mi? Nereden biliyorsun?

Dogmata              :Sen kendi keşiflerinin doğru olduğunu nereden biliyorsun?

Otsira               :Benim keşiflerim, algılarımın  yardımı ile gözlemlediğim , bu gözlemlerimi sistemli bir yöntemle hesapladığım ve büyük bir disiplinle binlerce yıldır kaydettiklerimden oluşuyor.  Bunlara güvenmeyip bir kayanın üzerinde yazana neden güveneyim?

Dogmata              :Ben senin söylediklerine neden güveneyim? Ya senin algıların eksikse, ya başka algılar varsa ve sen onları bilmiyorsan?

Otsira               :Başka algı olabileceğine dair elinde bir algı verisi var mı?

Dogmata              :Yok ama bu verinin olmaması, başka bir algının olmadığı anlamına gelir mi?

Otsira               :Gelmez, gelmez de, gördüğüm, duyduğum, işittiğim, dokunduğum, tattığım varken, neden böyle bir olasılık üzerinde düşünmeliyim?

Dogmata              :Kayada yazıyor da ondan.

Otsira               :Sevgili kardeşim kayayı senin için bu kadar önemli yapan nedir?

Dogmata              :Üstünde yazılanlardır.

Otsira                :Ama yazılanların doğru olduğuna dair bir tek destekleyici bir bilgi veremiyorsun. Ben sana binlerce yıllık desteklenebilir ve dogrulanabilir bir bilgi bankası sunuyorum. Hangisinin gerçek olma ihtimali daha fazla sence?

Dogmata              :Tabii ki kayanın…

Otsira               :Algılarına yeterince güvenmiyorsun, algılarına güvenlere materyalist diyorsun, algılar yardımıyla oluşturulan binlerce yıllık birikimi reddediyorsun ve tesadüfen ormanda gördüğün bir kayanın üzerinde yazılanları gerçek olarak kabul ediyorsun… Neden?

Dogmata              :Öyle huzurluyum da ondan… Beni rahat bırak.

Otsira                :Sevgili kardeşim, huzurunu kaçırmak istemedim. Seni anlamaya çalışıyorum.

Dogmata              :Sen bana saygısızlık ediyorsun. Benim düşüncelerimi saymıyorsun. Kayada senin gibi davrananlar için de faşist deniyor.

Otsira                :Sevgili kardeşim, faşist ne demek onu da bilemedim, ama her ne ise asla öyle bir niyetim yoktu. Çok özür dilerim. Gerçeği arıyorum, telaşım bundandır. Seni kırmak istemem. Seni anlamak isterim.

Dogmata              :Anladın işte. Kayada yazılanlar doğru. Zaten sen de aynı orda yazılan tarife uyuyorsun, algılarına aşırı güvenen , bilim denilen safsatanın peşinden koşan,  maddeciliğin bayrağını taşıyan sabit fikirli bir yobazsın sen !

Otsira                :Kardeşim, neden böyle diyorsun…Ben o dediklerini bilmiyorum, kayada nerede yazıyor onu da ben okuyamadım sen okumuşsun, ben sadece binlerce yıldır algılarıma güvendim, doğayı hep algılarımla inceledim, düşündüm, metot kullandım, biriktirdim, kaydettim, hepsi bir gün bu bilgileri bunları anlayabilen biriyle paylaşabilmek ve bu dünyada daha güzel ve farkında olarak yaşayabilmek içindi.

Dogmata              :Beni kırdın. Düşünceme saygı göster. Sabit fikirlisin sen. Tutturmuşsun algı diye. Beynini yıkamışlar senin.

Otsira                :Beynimi mi yıkamışlar? Bu da mı kayada yazıyor?

Dogmata              :Elbette. Bir insanın ihtiyacı olan her şey o kayada yazıyor…

Otsira               :Bir insanın ihtiyacı olan her şey o kayada yazıyor?

Dogmata              :Evet, ben böyle huzurluyum, böyle kabul edelim. Gerçeğin ne önemi var, huzur olmadıktan sonra?

Otsira               :Haklısın sevgili kardeşim, senden başka bir tane daha yok ki. Sen benim tek dostumsun.

Dogmata              :Kayanın dibindeki küçük zeytini gördün mü, küçücük ne tatlı değil mi?

Otsira               :Evet, ışıksız kalmış o, çevredeki ağaçlardan, onu uygun mevsimde, toprağıyla alacaksın, biraz yan tarafa ekeceksin, gübre de lazım, ışığa doğru eğilir bunlar, ışığı ararlar, fotosentez denilen işlem nedeniyle,bak ondan yeşildir bunlar, kökleri de diğer büyük ağaçların yanında derine inemez, yerini değiştirmek de gerekir…Çok mu seviyorsun sen onu?

Dogmata              :Evet…Çok severim, ne olur kurtar onu? “Bilim” mi diyorsun şu bildiklerinle yapabilir misin bir şeyler, kayada bununla ilgili bir şey yazmıyor…

Otsira                :Elbette yardım ederim, hadi gidelim , sevgili kardeşim.

Dogmata              :Gidelim, sevgili kardeşim…

Selet Otsira ve Delusia Dogmata güneş batarken, kayaya doğru giden yolda  gözden kayboldular…

__________.___________

Selet Otsira ve Delusia Dogmata doğada on bin yıl daha kardeş gibi yaşadılar, kayadan ve bilimden bir daha hiç konuşmadılar.

Otsira algılarıyla keşfetmeye ve bunları kaydetmeye devam ederken, Dogmata, kayada yazılanları yorumlamaya devam etti, ikisi de huzurlu ve mutlu bir şekilde bir kardeş gibi yaşadılar.

Selet Otsira ve Delusia Dogmata  günlerden bir gün öldüler.

________._________

Aradan bin yıl geçti. Otsira’nın kaydettiği tüm bilgiler kayboldu.  Dogmata’nın da kayası yerle bir oldu.

Kayanın dibindeki zeytin, Otsira’nın  bin yıl  önceki müdahelesi ile etrafını saran dev ağaçların arasında yükselerek yaşamaya devam etti.

Hayatını Otsira’ya borçlu olan o zeytin ağacı, bir gün dev bir ağaç oldu…

O zeytin ağacının kökleri çok derinlere doğru yol aldı, arzın merkezine kadar gidebildi…

O zeytin ağacının dalları çok uzaklara ulaştı, okyanuslara  varabildi…

O zeytin ağacının dalları çok yükseklere uzandı,  gökyüzüne çıkabildi…

Çevresindeki tüm küçük ağaçlar  ona hayran oldular, ona yol verdiler…

Ormandaki tüm hayvanlar ona saygı duydular, ondan çekindiler, onu sevdiler…

Zeytin ağacı  dünyanın her yerine dallarından düşen milyonlarca zeytinle şunları yazdı:

Der ki Selet Otsira…

Bilim gözle görülendir, işitilendir, tadılandır, koklanandır, dokunulandır.

Der ki Selet Otsira…

Bilim gerçek diye tarif edilen kavramlar bütününün  en güncel  ve tutarlı halidir.

Der ki Selet Otsira…

Bilim, insanoğlunun ortak algılarının aynı metot ile kullanılması  ve elde edilenlerin sistematik olarak  kaydedilmesidir.

Der ki Selet Otsira…

Bilimsel düşünceye güvenen insanlar, aslında gözleriyle gördükleri bir çukura düşmemek için yolunu değiştiren, işittikleri bir sesin geldiği yeri araştıran, dokundukları eşyaları dokunarak algılamaya çalışan, kokladıkları konunun ne olduğunu anlamaya çalışan, tattıkları bir yiyeceğin neye benzediğini merak eden ve sorgulayabilen insanlardır.

Der ki Selet Otsira…

Doğadaki tüm canlılar yaşamları boyunca algılarına güvenerek yaşarlar, çünkü başka çareleri yoktur.

Der ki Selet Otsira…

Bilime çok güvenmeyin, sizi yanıltabilir demek, aslında doğada avlanan bir aslana “kulaklarına güvenme, seni yanıltabilir” demekle, bir kartala “gözlerine güvenme, seni yanıltabilir” demekle, bir köpeğe “burnuna güvenme, seni yanıltabilir” demekle eşdeğerdir…

Der ki Selet Otsira…

Bilim alternatifi olmayandır…

Der ki Selet Otsira…

Hayatta en hakiki murşit ilimdir, fendir…

Der ki Selet Otsira…

Hayattaki belki de tek  hakiki murşit ilimdir, fendir …

Der ki Selet Otsira…

Gerçek, çok büyük bir ihtimalle,  algıladığındır…

Ulaş M. Çamsarı
Rochester, Minnesota, ABD
4 Temmuz 2012

 

Leave a Comment

Your email address will not be published.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

4 Trackbacks