İnsanoğlu intihar etti…
İnsanoğluna sordular…
-Neden öldürdün kendini?
-Yaşamak için sebebim kalmadı.
-Ne demek bu?
-Yaşamın anlamı yoktu.
-Yaşamın anlamı nedir?
-Yaşamın anlamı, şeydir, yaşamaktır, mutlu olmaktır.
-Evet ama ben mutlu değildim.
-Neden?
-Mutlu değildim işte, yaşamaktan zevk almıyordum.
-Bu bir anlık bir duygu muydu?
-Değildi.
-Mutsuzluğun, bir dönem miydi, bir süreç miydi, canını sıkan bir şey mi vardı?
-Yok, hayır. Düşündüm ve yaşamanın anlamsızlığına karar verdim.
-Nasıl bunu söylersin, anlamadım. Yaşamak nasıl anlamsız olur. Düşünsene, yaşamak hayattaki en anlamlı şey değil midir?
-Anlamlı ne demek?
-Sağlıklı mıydın sen, hasta falan değildin, değil mi?
-Yok, değildim.
-Yaşamak için hiç mi sebebin yoktu?
-Yoktu.
-Yaşamanın kendisi bir sebep değil midir?
-Neden olsun?
-Nefes almak, düşünebilmek…
-Düşünebilmek, yaşamak için sebep mi diyorsun?
-Evet, neden olmasın.
-Neden olsun?
-Düşünebilmek değil midir hayata anlamını veren?
-Neden?
-Çünkü düşünüyorsundur o nedenle varsındır.
-Ters söylemişler onu. Varsındır o nedenle düşünebiliyorsundur.
-Eh, o da doğru tabii. Ama bu yine de hayatı anlamsız kılmaz.
-Hayatı anlamlı kılan ne peki?
-Yaşıyor olmanın kendisi. Hareket edebilmek, algılayabilmek, kendini ve dünyayı keşfedebilmek çok anlamlı !
-Bütün bunlara anlam verirsen evet anlamlı. Ama ben düşünerek düşüncelerin de anlamsız olduğuna karar verdim. Çok düşündüm ben.
-Bir sıkıntın mı vardı?
-Hayır, yoktu.
-Niye düşünürdün o zaman?,
-Düşünmek isteyerek yapılan bir şey değil ki. Kendi kendine düşünmez misin?
-Öyle ya…Ama ne düşündüğüne karar verebilirsin.
-Bazen kontrol edebilirsin evet ya da öyle zannedersin. Ama çoğunlukla kendi kendine olmaz mı?
-Doğru. Ama bu sana sıkıntı mı veriyordu?
-Hayır ama anlamsız geldi bir süre sonra.
-Düşünmek mi?
-Evet.
-Neden ama, onlara anlam veren sen değil misin?
-Evet, benim, o anlamı verdim işte, anlamsız dedim.
-Anlam nedir sence?
-Benim düşüncemin bir ürünüdür, anlamı ben düşünerek veririm.
-E, tamam, anlam verseydin öyleyse hayata, düşüncelerine…
-Neden verseydim? Bunun için bir neden söylemen gerekir?
-Neden, yaşam işte, yaşamak iyi bir şey, yaşarsın mutlu olursun, üretirsin, hayat bu değil midir?
-İşte bütün bunlar neden anlamlı olsun?
-Mutlu olacağın için anlamlı. Huzurlu olacağın için.
-Mutlu ve huzurlu olmak sadece yaşamak durumunda olanlar için bir gereklilik değil midir?
-Ne demek istiyorsun?
-Ölmeyi seçersen böyle bir kaygın kalmaz.
-İyi ama neden öleceksin, yaşamak varken?
-İyi ama neden yaşayacaksın, ölmek varken?
-Bir dakika. Baştan başlayalım. Yaşamak nedir sence?
-Yaşamak, kendi kendine başlayan, kendi kendine devam eden ve kendi kendine biten kontrol edemediğin bir şey… Buna seyirci kalmanın anlamı ne?
-Kontrol edemediğin mi?
-Evet.
-Nasıl kontrol edemiyorsun? İstediğini yapıyorsun işte.
-İstediğin gerçekten senin istediğin mi?
-Evet, ya kimin istediği?
-Senin isimlendirdiğin “sen” in istediği…Senin isimlendirdiğin sen aslında sen misin?
-Ya kim öyleyse?
-Ben, sen, o…Bu tarifleri bizler yaptık. Ben dediğinin nerede başlayıp nerede bittiğini tarif edebilir misin?
-Tam olarak ne demek istediğini anlamadım.
-Anlatayım. Sen tam olarak nesin?
-Ben, benim işte, bu bedene sahip kişiyim, ve seninle konuşan ve düşünen…
-Konuşan ve düşünen beynin mi, bedenin mi?
-Beynim tabii.
-O halde sen beynin misin?
-Beni ben yapan en önemli şey diyebilirim, evet.
-O halde, beyninin içindeki sen nerdesin?
-Hepsine bir bütün olarak ben diyorum.
-Seni sen diye tarif eden bir sen var içinde. O nerede başlıyor nerede bitiyor? Beynin içindeki damarlar da sen misin mesela?
-Hayır, damarlar ben dediğimin yaşamasını sağlıyor.
-Sen dediğin nerede? Gösterebilir misin?
-Gösteremem. Bilincim o benim.
-Bilinç ne?
-Bilinç beynimin bir ürünü.
-Güzel, tamam. Sen dediğin beyninin ürünüsün o zaman.
-Evet, ben dediğim şey beynimin bir ürünü.
-Beyninin kendisi değil yani, içinde damarlar, kan, doku değil.
-Evet, ben dediğim tüm bu dokunun, organın çalışmasının ürünü…
-O halde sen dediğin şey, elle tutulan gözle görülen bir şey değil, benim şu an gördüğüm değil, gördüğümün ürettiği bir şey?
-Evet, sanırım haklısın. Ben dediğim bu bedenin bir ürünü.
-O halde bu bedenin diğer ürünleri de sen misin?
-Nasıl yani?
-Çiş yapıyorsun, o da bu bedenden çıkıyor. Çişin de sen misin?
-Kafam karıştı.
-Ben toparlayayım o halde. Bedeninin elle tutulan gözle görülen dokunulan, işitilen, tadılan ürünlerine sen diyemiyoruz, gözle görünmeyen dokunulamayan, işitilemeyen, tadılamayan tek ürünü olan “bilince” sen diyoruz. Oldu mu?
-Oldu sanırım. istediğimi yapabildiğim, ve özgürce davranan bir ben olduğumdan eminim.
-Özgürce davrandığını nereden biliyorsun?
-Biliyorum işte, bak istediğimi yapıyorum. Gelmek istiyorum, geliyorum, gitmek istiyorum gidiyorum. Seninle konuşmak istiyorum konuşuyorum. Dilediğimi yapabildiğimi görüyorsun.
-O halde, bir kedi de istediğini yapıyor mu mesela?
-Elbette. Yapıyor ya işte.
-Mesela, tuvaletini yapıyor üzerini kapatıyor, istediği için mi yapıyor?
-Evet.
-Seçiyor bunu diyorsun, temiz olmak için mi yapıyor diyorsun?
-Yani, bilmiyorum, içgüdüsel o , otomatik olan bir şey değil mi?
-Bilmem. Otomatik ne demek?
-Yani kalıtımsal demek istiyorum, bütün kediler yapıyor ya…
-Tamam, kalıtımsal ve bütün kediler yapıyor…Senin yaptığın seçimlerin hangilerinin kalıtımsal olmadığını nereden biliyorsun? Senin “isteyerek yaptığını zannettiğin” her şey aslında ya seni sen diye tarif ettiren şeyse?
-Kafam karıştı. Ben şimdi ayağa kalkıp gidip biraz yürümek istiyorum, bunu bilerek ve isteyerek yapıyorum, istemezsem yapmam onu biliyorum. Bundan kalıtımsal olan ne var?
-Senin yapmak istediğin, ya sana yaptırılıyorsa ve sana seçim yaptığını zannettiren bir mekanizma çalışıyorsa?
-Bana kim neyi yaptırsın?
-Kediye kim kakasını örttürüyorsa sana da o yürümeni söylüyor belki?
-Eh,kim o ?
-Genlerin olabilir mi?
-Genler kedini kulağına fısıldıyor öyle mi?
-Tüm hücrelerinde kopyasını tutan, tüm hücrelerinin tüm yaptıklarını kontrol eden bir bilginin sence bir şey yaptırmak için senin kulağına fısıldamasına gerek var mı? Sen zaten komple bir gen haritasından ibaretsin.
-Şimdi sen konuyu nereye getireceksin?
-Yaşamak diyorduk, işte bu yüzden anlamsız. Senin sen dediğin için değil, sana emredileni yerine getirmek için yaşıyorsun ve özgür olduğunu düşünüyorsun, o da oyunun bir parçası zaten…
-Kimin için?
-Bunu düşünen benim için. Acaba düşüncelerim benim kontrolümde mi?
-Onu da mı genlerin kontrol ediyor?
-Muhtemelen. Seçim yaparak düşünmeye çalıştığımda bu seçimler bana mı ait, yoksa kedinin kakasının üzerini örtmesi kadar otomatik bir mekanizmanın parçası mı?
-Durumu iyice içinden çıkılmaz bir hale getirdin sen, toparlayabilir misin?
-Yaşamın anlamlı olduğunu iddia ediyorsun ya…Önce yaşam nedir ve kimin için yaşanıyor, bunun tarif etmek zorundasın. Kendin için demen yeterli değil, çünkü “kendim” dediğin şeyin ne olduğu konusunda net bir cevap veremiyorsun.
-Kendimiz diye tarif ettiğimiz şeyin genler olduğunu mu iddia ediyorsun.
-Değillerse, o halde doğadaki tüm canlılar yaptıkları bu kadar mantıklı şeyi düşünerek yapıyor olmaları gerekirdi. Karıncalara, arılara, kuşlara, doğadaki onca canlıya bir bak, neler neler yapıyorlar…
-Hayvanların mantıklı şeyler yaptığı mı iddia ediyorsun?
-Sen kedilerin düşünerek mi kakalarını örttüklerini iddia ediyorsun?
-İçgüdüsel. Düşünerek sebebini bilerek yapmıyorlar.
-Sebebini bilerek yapmaları ya da bilmeyerek yapmaları arasında ne fark var? Yapıyorlar ya…
-Yapıyorlar, yaptıkları çok mantıklı ama bir muhakeme sonucunda yapmıyorlar eminim. Doğuştan biliyorlar bunu.
-Ya bizim yaptığımız her şey de doğuştan bildiklerimiz ise? Hangisini “muhakeme” ile yaptığını, hangisini “muhakeme yaptığını zannederek” yaptığını ne biliyorsun?
-Bilemiyorum, aslında her yaptığını düşünerek yaptığımı zannediyorum.
-Zannediyorsun işte.
-Düşünüyorum ama, düşünerek rasyonel bir mantık kurabiliyorum.
-Kedinin kuramadığını mi iddia ediyorsun kakasının üzerini örterken?
-Kuramaz tabii, o kadar zekası yok ki.
-Zeka dediğin soyut kapasitenin yaptığı muhakemelerin tamamen özgür ve rasyonel olduğunu iddia edebilir misin?
-Edemem.
-O halde düşünürken tamamen özgür olduğunu da iddia edemezsin. Kedideki içgüdünün sende de var olduğunu düşünürsek, senin düşüncelerinin de bir kısmı içgüdüsel olabilir.
-Evet.
-Ve ne kadarı içgüdüsel bilemezsin.
-Haklısın bilemem.
-O halde tamamen özgür değilsin, bunu ayıklayana dek.
-Öyle görünüyor.Ama neyi ayıklayacağımı anlamadım.
-Hayatının ne kadarını “kendim” dediğin şey için yaşadığını.
-Ne fark eder?
İnsanoğlu düşündü ve şöyle yanıt verdi :
-Benim için fark eder, genlerim için yaşayacağıma ölürüm daha iyi...
Geber, insanoğlu…
Kendini de yok et !
Güzel olan her şeyi yok etmek için bir gerekçe bulduğun gibi…
Kendini yok etmek için de bul bir tane…
Ne mutlu geride kalanlara !
Ulaş Mehmet Çamsarı
1 Eylül 2012, Cumartesi – Rochester, Minnesota, ABD
5 Trackbacks