AsistanHekim Sitesi Köşe Yazısı , 4 Ekim 2012, http://www.asistanhekim.org/2012/10/hekimler-depresyonda-mi/
Tıp fakültesi Türkiye’de 6 yıllık bir eğitim süren oldukça yorucu bir eğitimdir. Bu eğitim sadece süre olarak uzun değildir, aynı zamanda içerik olarak da oldukça yoğundur. Türkiye’deki sistemde, tıp fakülteleri mezunları pratisyen hekim (tıp doktoru) unvanını alırlar ve bu yetki ile tıp uygulamaya hakları vardır. ABD’de örneğin, toplam 8 yıllık bir eğitim sonucunda elde edilen “tıp doktoru” unvanı pratik olarak hekimlere uygulama olanağı sağlamaz. ABD’de hekimler mezun olduktan sonra bir tıp alanında uzmanlaşmak durumundadır. Örneğin Türkiye’de pratisyen hekim statüsü ile hizmet veren bir hekimin yaptığı işi ABD’de 4 yıllık bir asistanlık eğitimini tamamlamış bir aile hekimi ya da en az 3 yıllık bir asistanlık eğitimini tamamlamış bir dahiliye uzmanı yapabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu sistemi uygulayabilmesinin temel nedenlerinden biri mezun ettiği tüm hekimlerine asistanlık eğitimi verebilecek olanaklarının olmasıdır. Ülkemizde bu olanak ne yazık ki yoktur, ve uzmanlık eğitimi bilindiği üzere Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) ile başvuranların küçük bir kısmını asistanlık ve üst uzmanlık programlarına yerleştirecek sistem üzerine kuruludur.
Tıpta Uzmanlık Sınavı her yıl iki defa uygulanmaktadır. Bu sınava giren meslektaşlarımın çok küçük bir kısmı asistanlık eğitim programlarına yerleşirken, büyük bir kısmı açıkta kalmaktadır ve meslek hayatlarına pratisyen hekim olarak devam etmektedir. Uzmanlık eğitimi almak isteyen bir kısım hekim sınava tekrar tekrar girerek şansını denemeye devam etmekte ve sonunda başarmaktadır. Bir kısım ise kaderine razı olup kura çekerek meslek hayatına pratisyen hekim olarak devam etmeye karar vermektedir.
Halen Türkiye Cumhuriyeti’nde uygulanan zorunlu hizmet uygulamasına göre, mezun olan tüm pratisyen hekimler, eğer bir uzmanlık programına yerleşmedilerse, pratisyen hekim olarak Sağlık Bakanlığı’nın atadığı bir yerde çalışmaya zorlanmaktadır, aksi takdirde tıp fakültesi diplomaları bakanlık tarafından alıkoyulmaktadır. Bir uzmanlık programına girenler ise, uzmanlık yaptıkları süre boyunca mecburi hizmet yükümlülükleri ertelenmekte, ve uzman olduktan sonra, uzman hekim olarak da yeni bir mecburi hizmete tabi olmaktadır, ve pratisyen hekimlikten ertelenen mecburi hizmetlerine de eklenerek daha da uzun bir mecburi hizmeti yapmaya zorlanmaktadır. Mesleğinde daha da uzmanlaşmak isteyen bir hekim yandal uzmanlığına girerse, onun için de ayrı bir zorunlu hizmet yükümlülüğüne tabi olmaktadır. Mecburi hizmetini yapmayan hiçbir hekim Sağlık Bakanlığı’ndan tıp fakültesi diplomasını alamamakta, uzman hekim, uzmanlık belgesini alamamakta, yandal uzmanı hekim, yandal uzmanlık belgesini alamamaktadır. Sağlık Bakanlığı, bu belgeleri yurt dışına çıkmak isteyen ülkesinden çalışmamayı seçen hekimlere dahi vermemektedir.
Özetlersek, Türkiye Cumhuriyeti tıp fakültesi okumak isteyenlerin talebini karşılayacak kadar tıp fakültesi kontenjanı sunamamaktadır, mezun ettiği hekimlerine yeterli derecede uzmanlık eğitim olanağı vermemektedir, yeterli üst uzmanlık (yandal) olanağı da verememektedir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti mezun ettiği her hekimin diplomasını alıkoyarak kendi seçmediği bir yerde çalışmaya zorlamakta, mezun ettiği tüm uzman hekimlerin uzmanlık belgelerini alıkoyarak, seçimi dışında bir yerde zorla çalıştırmakta, mezun ettiği tüm yandal uzmanlarını kendi seçimi dışında başka bir yerde zorla çalıştırmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde bir lise öğrencisi, kendi seçerek gittiği bir şehirde 6 yıl eğitim sonunda tıp diplomasını alabilmek için kendi seçim yapmadığı bir yerde zorla çalıştırıldıktan sonra, kendi seçebileceği bir şehirde yaklaşık 4-5 yıl eğitim alarak kendi seçim yapmadığı başka bir şehirde zorla çalıştırılmaya devam etmekte, eğer üst uzmanlık yapmak isterse, kendi seçim yapabileceği bir şehre taşınıp burada 2-3 yıl yandal uzmanı olduktan sonra yeniden kendi seçim yapmadığı başka bir şehirde zorla çalıştırıldıktan sonra tüm diplomalarını alarak özgürlüğüne kavuşur ve istediği şehirde çalışmaya başlayabilir.
Türkiye’de bu şartlar altında çalıştırılan bir hekim, bir yandan özel hayatını ve kendi geleceğini düşünmek zorundadır. Bu kaotik mesleki süreçte ailesini birarada tutamayanlar da az değildir. Türkiye’de hekimler neredeyse 35 yaşına kadar birkaç senede bir yer değiştirmeye zorlanan, en temel diploma haklarını alabilmek için çok ağır şartlarda çalıştırılan, bütün bu süreçler içinde gittiği her yerde dayak yiyen, bıçaklanan, yüzüne tükürülen ve hor görülen bir meslek grubu haline getirilmiştir.
Hekimler depresyonda mı? Türkiye’de şu sıralar pek kimsenin umrunda değil gibi görünüyor. Altı üstü kaç kişidir ki bu hekimler, hepsinin oyu bir olsa herhangi bir siyasi partiyi ne uzatabilirler, ne de diğerini kısaltabilirler. Bir toplumda hekimleri koruyacak, partiler ya da hükümetler değildir, o toplumun erişmiş olduğu medeniyet seviyesi ve halkının duyarlılığıdır.
Dr.Ulaş Mehmet Çamsarı
Rochester, Minnesota, Amerika Birleşik Devletleri, 4 Ekim 2012
1 Trackback