Dünya Sağlık Ajansı Köşe Yazısı – 20 Aralık 2012
Güzel duygularla ve naif bir hevesle babamın ayak izlerini takip ederek tanıştım tıbbiye ile. Ne zaman insan bedeni ile ilgili bir sorum olsa, kafam karışacak olsa doğru anneme giderdim, o da “babanız doktor, ona sorun” dediği zaman, doktorların her şeyi bileceğini düşünerek sürekli bacak kadar boyumla babamı sınava almaya çalışırdım. “Baba, kolumu kaldırınca, sonra şöyle çevirince bir ağrı giriyor koltuk altıma” gibi sorulara “Oğlum kolunu kaldırıp öyle çevirme o zaman” gibi muzip yanıtlar alırdım. Bu şekilde doktorluğun ne olduğu, ne olmadığı konusunda erken yaşta biraz fikir sahibi olmuştum.
Sonra geldi tıp fakültesi yılları…
Ağzım bir karış havada geçirdiğim ilk iki yılın sonunda insan fizyolojisinin karmaşıklığı karşısında allak bullak olduğum anlarda, doktor bildiğim tüm insanlara saygım katlanarak artmıştı. “Bu insanların hepsi insan bedenini anlamak için bu yollardan geçtiler demek ki” diye düşünedurarak üçüncü yılımı tamamladım. İnsan bedenini anlamaya çalışmanın hiç bitmeyecek yolculuğu dördüncü ve beşinci sınıflarda tüm yoğunluğu ile devam etti. Son yılımıza geldiğimizde, ismimizin başına “intörn doktor” yazabiliyor olmanın verdiği mutluluk ile gelen öfori sadece bir hafta sürmüştü.
Mezun olmaya yakın bize verilen mecburi hizmet “müjdesi” ile sarsıldık. Mecburi hizmeti tamamlamadan tıp fakültesi diplomamızı hiçbir şekilde vermeyeceklerini öğrendik. Bazı büyüklerimiz, “Merak etmeyin çocuklar, burası Türkiye, hükümet değişir, mecburi hizmet kalkar, alırsınız diplomalarınızı” dediler. Haklı çıktılar, hükümet değişti, sağlık bakanı değişti, bir kısmımız mezun olduk, diplomalarımızı aldık. Kısa bir süre sonra hükümet yeniden mecburi hizmeti getirdi. Tıp fakültelerine aniden bir genelge yollandı, bir anda diplomaların dağıtımı yeniden durduruldu. Öyle ki, aynı dönem girişli olan ama gecikmiş bir iki dersleri nedeniyle bir kaç ay fark ile mezun olan bir kısım sınıf arkadaşımız diplomalarını alamadılar. Aynı sıralarda okuyan kimimiz mecburi hizmet yapmadan diplomalarımızı aldık, kimimiz alamadık. “Burası Türkiye”, diye başladık meslek hayatımıza…
Tıp fakültesinden mezun olmamın üzerinde on yıl geçti. Uzmanlık eğitimi için geldiğim Amerika Birleşik Devletleri’ nde hekimlik pratiğinin yedinci yılını dolduruyorum.
Ülkeme baktığımda gördüklerim, görmez olaydım dediklerim…
Türkiye’de doktorlar…
Türkiye’de doktorlar, 6 yıl tıp fakültesi okurlar. Türkiye’de doktorlar, altı yılın üzerine mecburi hizmet yaparlar. Türkiye’de doktorların büyük bir kısmı kadro yetersizliğinden uzmanlık eğitimi alamaz, almak isterlerse , pratisyen hekim olarak mecburi hizmetlerini tamamladıktan sonra Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) ‘na girerler, kazanırlarsa uzmanlık eğitimine başlarlar. Bu eğitim bittikten sonra, pratisyen hekim olarak yaptıkları mecburi hizmete ek olarak bir de uzman oldukları için yeniden mecburi hizmet yapmaları gerekir, aksi takdirde uzmanlık diplomalarını alamazlar. Türkiye’de doktorlar, uzmanlık üzerine yan dal eğitimi almak isterlerse, örneğin genel dahiliye eğitimi üzerine böbrek hastalıkları (nefroloji) üzerine üst uzmanlık yapmak isterlerse, daha önce pratisyen hekim olarak yaptıkları mecburi hizmete, genel dahiliyeci olarak yaptıkları mecburi hizmete ek olarak bu sefer de böbrek hastalıkları üzerine yaptıkları yan dal uzmanlığı için yeniden mecburi hizmete gönderilirler, aksi takdirde yan dal uzmanlık diplomalarını alamazlar. Türkiye’de doktorlar oldukça zor şartlarda gün aşırı nöbet tutturularak asistanlık eğitimi alırlar. Türkiye’de doktorlar, şiddet tehdidi altında günde yüzlerce hasta bakarlar, performansları kadar para kazanırlar, baktıkları kişi başına, attıkları dikiş başına, ekmek parası kazanırlar, buna rağmen “sizi boşuna öldürmüyorlar” diyenlere katlanmak durumuna kalarak yurdun dört bir yanında hizmet etmeye çalışırlar.
Amerika’da doktorlar…
Amerika’da doktorlar, mecburi hizmet yapmazlar, nerede isterlerse orada çalışırlar. Amerika’da doktorlar, hangi branşı isterlerse onun uzmanı olabilirler, pratisyenlik diye bir seçenekleri yoktur. Amerika’da doktorlar, branşları ne olursa olsun asistanlıkları sırasında dört günde birden daha sıklıkta nöbet tutmazlar. Amerika’da doktorlar asistanlık yaparken hastanede onaltı saatten fazla kalamazlar, kalmak zorunda kalırlarsa ve şikayet ederlerse denklik komitesi (ACGME) gelip o kurumun asistanlık eğitim lisansını iptal eder. Amerika’da doktorlar, şiddet görmeden, insani koşullarda çalışırlar. Amerika’da doktorların çalıştıkları hastanelerin özel polis koruması vardır, tüm doktorların masalarının altında gerektiğinde polis çağırmaya yarayan bir uyarı kolu bulunur. Amerika’da doktorlar ortalamanın oldukça üzerinde bir gelir sahibidirler ve buna rağmen eroin kaçakçısı muamelesi görmezler. Amerika’da doktorluk saygın bir meslektir, hor görülmez, aşağılanmaz, doktorların diplomalarına el konulmaz, doktorlar zorla çalıştırılmaz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin pırıl pırıl doktorları daha iyisini hak ediyorlar.
Dr.Ulaş M.Çamsarı
Psikiyatri Uzmanı
Mayo Clinic, Rochester, ABD
25 Trackbacks