Medimagazin Sağlık Haber Portalı Genel Yayın Yönetmeni Dr İbrahim Ersoy‘a benimle psikiyatrik tanı sistemleri konusunda yaptığı röportaj için teşekkür ederim. Yazının orjinal Medimagazin Portalı‘nda yayınlanmıştır, aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. | Dr Ulaş Mehmet Çamsarı, 12 Ekim 2012 Jacksonville Florida, ABD
Psikiyatrik Tanılar Nereye Gidiyor?
- –
- DR.İBRAHİM ERSOY, MEDİMAGAZİN
- Salı, 08 Ekim 2013
Geçtiğimiz aylarda yayımlanan DSM-5’in, günümüz psikiyatrisinin beklentilerini karşılamadığı yönündeki yaygın bir görüş, psikiyatri dünyasını giderek etkisi altına alıyor
Amerikan Psikiyatri Birliğinin resmi olarak yayımladığı “Akıl Sağlığı Hastalıkları Tanısal ve İstatistiksel Kılavuzu” olan DSM-4’ün 1994 yılında yayımlanmasının üzerinden geçen yaklaşık 20 yıl sonra, geçtiğimiz aylarda yayımlanan DSM-5’in, günümüz psikiyatrisinin beklentilerini karşılamadığı yönünde yaygın bir görüş, psikiyatri dünyasını giderek etkisi altına alıyor. Halen dünyada Dünya Sağlık Örgütünün tüm tıbbi hastalıklar için yayımladığı ICD ile birlikte psikiyatrik hastalıkların tanısında kullanılan iki kılavuzdan biri olan DSM, Amerikan kökenli olmasına rağmen dünyada ve Türkiye’de gerek psikiyatri eğitiminde gerek hasta tanı ve tedavisinde yaygın bir şekilde kullanılıyor.
ABD Mayo Klinik Sağlık Sistemi Georgia Eyalet Kampüsü Psikiyatri ve Psikoloji Bölüm BaşkanıKonsültasyon-Liyezon ve Bağımlılık Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Ulaş Mehmet Çamsarı, DSM’nin, psikiyatride standardizasyonu getirdiğini, yıllar içerisinde psikiyatristlerin ortak bir dili konuşur hale gelmesine yardım ettiğini ve sinirbilimlerinde araştırma alanlarına büyük katkı sağladığını belirtti.
DSM’nin amacı tanıda güvenilirlik ve tutarlılık
DSM’nin, psikiyatrideki terminoloji karmaşasını azaltarak meslek uzmanlarının kullandığı dilin homojenize edilmesine dünya çapında katkı sağladığını belirten Dr. Çamsarı, “DSM’nin başarmak istediği temel hedef tanıda geçerlilik değil, tanıda güvenilirlik ve tutarlılıktır. Diğer bir dille, örneğin; görülen bir kuş ise bu kuşun bir kanarya olduğunun doğru tespitinin hedeflenmesinden çok, üç ayrı kişinin gördüklerinin birbirine yakın olarak rapor edilmesi hedeflenmektedir, ki bu da kuşun cinsinden, filogenezinden ve kanarya olması gerçeğinden çok, üç kişinin ortak olarak neye benzettiğine odaklanmayı esas kılar. Bunun tutarlılık anlamında çok avantajları olsa da, gerçeği arama yolunda çok büyük sakıncaları vardır.” diye konuştu.
DSM Kılavuzu etiyoloji aramayan bir mantıkla düzenlenmiştir
Kılavuzun nasıl bir kaide ile düzenlendiğini anlamak için diğer tıbbi branşlara uygulamak gerektiğini ifade eden Dr. Çamsarı, “DSM kılavuzu; örneğin; bir kalp kapakçık hastalığını hangi kalp kapakçığından kaynaklandığına göre değil, nasıl belirtiler verdiğine göre gruplayacaktır. Psikiyatrik hastalıkların büyük bir çoğunluğunun etiyolojisi hakkında sözde hiçbir fikrimizin olmadığı temel yaklaşımı ile düzenlenmiş olan bu kitapçık içine, akla gelebilen her türlü belirti ve bulgu kombinasyonu Amerikan Psikiyatri Birliğinin belirlediği DSM komitesi ikna olduğu sürece ayrı bir ‘bozukluk’ olarak girebilir” dedi.
ABD Mayo Klinik Sağlık Sistemi Georgia Eyalet Kampüsü Psikiyatri ve Psikoloji Bölüm Başkanı, Konsültasyon-Liyezon ve Bağımlılık Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Ulaş Mehmet Çamsarı
DSM’nin yumuşak karnı
Dr. Ulaş Mehmet Çamsarı, DSM’nin mevcut hâlinin ne kadar savunmasız olduğunun en çarpıcı örneği olarak “dissosiyatif (çoğul) kişilik bozukluğu sendromu”nu gösterirken, pozitif doğa bilimlerinden en ufak bir kanıt getirilemediği halde, insanların beyninde birden fazla kişiliğin olabileceğinin hiçbir mantıklı tıbbi açıklaması yapılamadığı halde, bu durumun, psikiyatri kitaplarında bir “tıbbi” durum olarak varlığını sürdürmeye devam ettiğini ve dünyada sadece bu durumu gördüğünü iddia eden psikiyatristlerce kullanılan bir tanı olmaya devam ettiğini söyledi. Çamsarı şöyle devam etti: “Bu ‘yumuşak karın’ nedeni ile DSM’de tarif edilen durumlar her sürümünde daha da artmaktadır, çünkü hiçbir tıbbi etiyolojik ve nedensel açıklama yapmadan kılavuza sadece belli semptom gruplarının biraradaki varlığının iddiası ile yeni bir psikiyatrik sendrom sokulabilmesi pratik olarak mümkündür.”
Psikiyatrinin kılavuz bağımlılığı
Tıbbın bütün branşlarında tanı kılavuzları olduğunu ve bu kılavuzların çok büyük önem taşıdığını belirten Dr. Çamsarı, buna karşın hiçbir tıbbi branşta tanı kılavuzlarının psikiyatride olduğu kadar branşın sınırlarını ve düşünce formülasyonunu belirleyen bir durumda olmadığının altını çizdi.
Psikiyatrinin varlık nedeni: Bilgi eksikliği
Beynin, insan bedeninde nöroloji ve psikiyatri olmak üzere iki adet dâhiliyecisi olan tek majör organ olduğunu belirten Dr. Çamsarı, “Bunun nedeni de beyin işlevlerinin organdan yola çıkılarak halen tam olarak açıklanamaması gerçeğidir. Bu duruma ‘akıl-beyin süreksizliği’ kavramı denir ve psikiyatrinin doğum ve yaşam sebebidir. Varlık nedenini bilgi eksikliğine borçlu olan bir tıp branşının uğraştığı sorunların bilimsel açıklamalarını yaparken diğer tıbbi branşlara göre geri kalması bir tesadüf değil, beklenen bir gerçektir.” diye konuştu.
“Johns Hopkins formülasyon sistemi”
Dr. Çamsarı, sözlerineşöyle devam etti: “Psikiyatrik klinik uygulamanın tanı kılavuzlarının boyunduruğundan kalıcı olarak kurtulabilmesi için bugüne kadar önerilmiş en güçlü ve evrensel modellerden biri, tıpta hastalık modelinin branş içinde tarifine olanak sağlayan Kreapelin ve Meyer yaklaşımlarının bir sentezi olarak ABD’de Baltimore Johns Hopkins Hastanesi’nde yaklaşık 40 yıl önce geliştirilen ve 1980’lerden beri dünyada bazı kurumlarda kullanılan, ABD’de DSM-5’in yarattığı hayal kırıklığı ile son zamanlarda daha da ön plana çıkan Johns Hopkins formülasyon sistemidir. Bu yaklaşım, beyni bir organ olarak, diğer tüm organlar gibi ele alarak, hastalıklarını diğer tıbbi branşlarda olduğu şekilde tarif etmekte ve işlevlerinden kaynaklanan ve henüz açıklanamayan sorunların davranış sendromları olarak ayrı bir şekilde gruplanmasını, organ-işlev kavramsal ayrımının yapılmasını önermekte, insan bedenindeki tüm organlara uygulanabilecek çok evrensel bir yaklaşım modalitesini alternatif olarak sunmaktadır.”
Kılavuza ihtiyaç duymayan “psikiyatrik yaklaşım”
Hopkins formülasyonunun, hekim-psikiyatrist rolü için berrak bir model sunduğunu belirten Dr. Çamsarı, “Bu yaklaşımı benimseyen hekimlerin herhangi bir kılavuza ihtiyaç duymadan bir tıp doktorunun evrensel yaklaşımını benimsemesi, önlerine bazı komitelerce konan tanı kriterlerini sorgulama aşamasına gelmesi, klinik kriterlerin oluş nedenlerinin evrensel bir tıbbi tornadan geçirmeden varlıklarına ihtimal vermemesi beklenmektedir; benzer şekilde psikiyatrik problemlerin sadece klinik görünüşlerine göre değil, ortaya çıkış nedenlerine göre bir sınıflandırılma çabası içinde girilmesi önerilmektedir. DSM-5, Hopkins yaklaşımının “davranış” konseptini birkaç on yıl gecikmeyle kısmi olarak da olsa kabul etmiş ve bağımlılık sendromlarını “madde bağımlılığı” olarak gruplamaktan çıkarmış ve kavramı “bağımlılık davranışı (addictive disorders) ” olarak genişleterek, benzer birçok konsepti için aynı grup içine almıştır.” dedi.
1 Trackback